9 Aralık 2012 Pazar

YÜREĞİNE SOR 31.BÖLÜM



BİRKAN

Büyükçe bir çınar ağacının altındayım şimdi

Ellerim cebimde,her zaman olduğu gibi..

Başımı yere eğdim,yerde duran taşları seyrediyorum,

Hepsini ezberledim zaten.

Tam bir saat elli beş dakika oldu

Ümitsizce bekliyorum.

Penceresi gri pervazlı dükkanın tülü oynamıyor bile,

İnadına açılmıyor kapı.

Temmuz ayının öğle sıcağında beklemekten bunaldım.

Tek isteğim onu son bir kez görmek.

Böyle çaresizce bekliyorum işte.

Saçlarımı itiyorum geriye,

Ellerimle oynuyorum,

Parmaklarıma bakıyorum,

Tırnaklarımı inceliyorum.

Ayakkabılarım..

Sonra tozlar çarpıyor gözüme,

Beyaz spor ayakkabılarımın kenarına bulaşmış tozlar..

Cebimden bir mendil çıkartıyorum,

Çömelip onları siliyorum.

Yorgunluğa vücudum daha fazla dayanamıyor,

İlk kez bir kaldırım taşına oturuyor ve etrafımda koşuşturan çocukları izliyorum.

 Top oynuyorlar.

Onlara katılmak istiyorum,onlar gibi eylenmek.

Çocukluğumda yapamadığımı şimdi yapmak istiyorum

Ama bir türlü kafamı dağıtamıyorum.

Aklımdakileri bir türlü silip atamıyorum ve yine çocukluğuma dönemiyorum.

Hiç bir zaman o çocukların bir parçası olamayacağım biliyorum

Ve yine biliyorum ki,artık ben bir yuvada kuramayacağım.

Ela gidiyor..

Şimdi onu bekliyorum.

Kapı açılsın,Ela dışarı çıksın diye...

Yapılı saçlarını merak ediyorum,

Binde bir yaptığı makyajlı yüzünü görmek istiyorum,

Sonra elbisesi uçuşsun istiyorum rüzgarda.

Onu görmek istiyorum.

O yüzüğü parmağına geçirmeden önce,

Son bir defa bakmak..

Benimki si bir umut da değil artık,

Umudum kalmadı zaten,yitirdim hepsini.

Ben sadece onu görmek istiyorum.

En güzel hali kazınsın istiyorum beynime.

Sadece görmek,çok değil ya.

Bu kadarı da  çok değil ya!

Gözlerimi gri pervazlı camdan kapıya dikmiş beklerken,bir taksi yanaşıyor.

Hemen ayağa kalkıp,bir kaç adım geriliyorum.

Bu aciz halimi kimse görsün istemiyorum.

Taksiden bir delikanlı iniyor.

Garip..Kıyafeti çok garip.

Yüzüm aydınlanıyor bir anda gülüyorum.

19.yy. yabancı filmlerinde fırlayıp da gelmiş gibi duran doktoru izlerken gülmeme engel olamıyorum.

Kahverengi üstü dar,belden aşağı genişleyen ceketi oldukça uzun.

Kahverengi dar bir pantolon..

Sütlü kahve yeleği ve hatta krem rengi saten dik yaka gömleği giyebilmek için çok yalvarmış mıydı acaba Ela'ya.

Yada Ela'nın,nişanlısının böyle demode bir takımla karşısına çıkacağından haberi var mıydı?

Eminim yoktu.

Doktor kapının önünde bir kaç dakika bekledikten sonra telefonu eline aldı ve sanırım Ela'yı aradı.

Çok kısa süren konuşmanın ardından kapı açıldı ve tüm güzelliği ile Ela dışarıya adımını attı.

Onu görünce doktorun neden öyle giyindiğini anladım.

Üzeri dar,eteği kabarık gül kurusu ve krem karışık bir elbise giymişti Ela.Eteğinde o kadar çok kumaş katı vardı ki,o elbiseyi üzerinde nasıl taşıdığına şaşırdım.Bir hayli ağır olmalıydı.

Soluk tenini canlandıran şeftali tonlarında makyajı ve ensesinde topladığı saçlarıyla peri kızları kadar güzel olmuştu.

Başının sağ yanına taktığı tüllü minik şapkası otantik,yanaklarından süzülen iki parça saçı ise gayet moderndi.

Ela ,19.yy ın modernize edilmiş hali gibiydi.

Sekiz on metre uzağımda öylece nişanlısına bakıyordu.

Aşk dolu bakışlarını görmemek için başımı yere eğdim.

Tekrardan onlara baktığımda taksiye binmeye çalışıyorlardı.

Onun adına mutlu oldum.

Ela'yı mutlu görmek beni de mutlu etmişti.

Yine de bu durum çok uzun sürmedi.

Yüzümde ki tebessüm soldu,gözlerim doldu.

Hızlanıp giden arabanın ardından bakarken,

"ben olmalıydım"dedim. "Ela'nın yanındaki ben olmalıydım".


                                                           ---o---o---o---o---o---



















Hiç yorum yok: